Bütün hukuki alanlarda, uzmanlık ve deneyimi bir araya getiren bağımsız bir avukatlık bürosuyuz. Özel kişilerden, orta ve büyük ölçekli şirketlere, devlet kuruluşlarından, uluslararası holdinglere kadar herkesin hukuki ihtiyaçlarına yönelik hizmet vermekteyiz.

Bizimle İletişime Geçin

Esentepe Mh. Kasap Sk. No: 12 Kat: 4-5 Şişli/İSTANBUL

Pazartesi-Cuma (09:00 - 18:00)

Bizi Takip Edin

Çalıştığımız tüm alanlar hakkında detaylı bilgi için:

Edinilmiş Mallara Dahil Olan Değerlerin, Borçlu Eş Tarafından Üçüncü Kişiye Devri Halinde Üçüncü Kişiye Karşı Başvurulacak Hukuki Yollar

Yayımlar

1-MAL REJİMİ TASFİYESİ DAVASINDA ÜÇÜNCÜ KİŞİYE İHBARDA BULUNMAK

Türk Borçlar Kanununun “Eklenecek değerler” başlıklı 229. maddesi uyarınca; 

Aşağıda sayılanlar, edinilmiş mallara değer olarak eklenir: 

1.Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar, 

2.Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler. 

Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.

Anılan hukuk kuralı uyarınca, eşlerden birinin yukarıda sözü geçen madde kapsamında yapacağı devirler, tasfiyesinde eklenecek değer olarak dikkate alınacaktır. 

Maddenin son fıkrası, TMK m.299 kapsamında değerlendirilen tasarruflar sonucu elden çıkan malvarlığı değerlerinden, kazandırmadan yararlanan üçüncü kişileri de sorumlu tutabilme olanağı sağlayan m.241 hükmünün uygulanmasına yardımcı olabilecek bir hükümdür. Bu fıkra hükmü, alacaklı eşin (ya da mirasçıların) m.241 gereği üçüncü kişinin elde ettiği karşılıksız kazandırmayı elden çıkartmaması için bir koruma getirmektedir. ¹

Hemen belirtelim ki; davanın ihbarı, kendisine ihbarda bulunulan üçüncü kişinin davanın tarafı olarak davaya katılmasını sağlamayacaktır. Bu sebeple ihbarın yapıldığı üçüncü kişi hakkında hüküm kurulması mümkün değildir. Gerçekten de Yargıtay, mal tasfiyesi davasında üçüncü kişinin davacı eş lehine hüküm altına alınan katılma alacağından sorumlu tutulamayacağını, davacı eşin, sonradan üçüncü kişi aleyhine TMK’nın 241.maddesine göre eksik kalan miktarla sınırlı olarak alacak davası açabileceğine karar vermiştir.  

Karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının tespit edilmesi halinde, işlemin (tasarrufun) iptaline karar verilemez ve üçüncü kişi davalı olarak gösterilse dahi bu aşamada davacı lehine hüküm altına alınan katılma alacağından sorumlu tutulmaz. Sadece, üçüncü kişi hakkında 229. maddedeki amaç ve doğrultuda lehine kazandırma veya devrin yapıldığının tespiti ile yetinilmelidir. Zira, ancak tasfiye sırasında borçlu eşin mal varlığı ya da terekesinin borcu ödemeye yetmediğinin anlaşılması durumunda, sonradan üçüncü kişi aleyhine TMK’nın 241.maddesine göre eksik kalan miktarla sınırlı olarak alacak davası açılabilecektir. 

Davanın ihbar edilmesinin en önemli sonucu, kendisine ihbarda bulunulan üçüncü kişinin, daha sonra aleyhine açılacak bir davada, (TMK m.241’e göre) bu kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıkta verilen hükmün yanlış (hatalı) olduğu iddiasını ileri süremeyecek olmasıdır.

Diğer yandan, bu gibi kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı dava açılabilmesinin koşulları da, TMK’nın 241. maddesinde düzenlenmiştir. İşte, belirtilen bu ihbarın yapılmış olmasının yaratacağı hukuki sonuç; üçüncü kişi aleyhine sonradan aynı Kanun’un 241.  maddesine dayanılarak alacak davası açıldığında, 229. maddedeki kazandırma veya devir  koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin yeniden araştırma konusu yapılmamasıdır. (T.C.  YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2017/11052 K. 2019/2009 T. 26.2.2019) http://www.kazanci.com/

Buna karşılık, davanın ihbar edilmediği bir durumda, üçüncü kişi, daha sonra aleyhine açılacak bir davada, (TMK m.241’e göre) bu kazandırma veya devrin, edinilmiş mallara eklenecek değerlerden biri olmadığı iddiasını ileri sürebilir.

2-MAL REJİMİ TASFİYESİ DAVASINDA ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN EKSİK KALAN KISMI TALEP ETMEK

Türk Borçlar Kanununun “Üçüncü kişilere karşı dava” başlıklı 241. maddesine göre, 

Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları, edinilmiş mallarda hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir.

Bu hükmün amacı, edinilmiş mallara katılma rejimi içinde hak sahibi eşin artık değere katılma alacağını güvence altına almaktır. 

Eksik katılma alacağının karşılanabilmesi için aşağıdaki koşulların gerçekleşmiş olması gereklidir. 

1. Karşılıksız bir kazanım olması

2. Kazanımın mal rejiminin devamı sırasında yapılmış olması

3. Karşılıksız kazandırma konusu malvarlığı değerinin edinilmiş mal olması 

4. Karşılıksız kazanımın TBK 229/1 kapsamında edinilmiş mallara eklenecek değerlerden olması

5. Borçlu eşin malvarlığı veya terekesinin katılma alacağını karşılamaya yetmemesi 

Başka bir anlatımla, borçlu eşin mal varlığı veya terekesi tasfiye borcunu ödemeye yetiyorsa, hiçbir  zaman lehine kazandırma yapılan üçüncü kişi davacıya ödenecek katılma alacağından sorumlu  tutulmayacaktır. T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2019/3413 K. 2019/6158 T. 19.6.2019 http://www.kazanci.com/ 

6. Katılma alacaklısının eksik miktarı talep etmiş olması

Alacaklı eş veya mirasçıları, yukarıda yer alan şartların gerçekleşmesi halinde, haklarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde mal rejiminin sona ermesinden itibaren 5 yıl içerisinde, karşılıksız kazandırmalardan yararlanan 3. kişilere dava açabilecektir. 

Hemen belirtelim ki, karşılıksız kazandırma veya devrin yapıldığının tespit edilmesi halinde işlemin (tasarrufun) iptaline karar verilemez ve üçüncü kişinin sorumluluğu eksik kalan katılma alacağının nakdi miktarı ile sınırlıdır. 

Saptanan bu durum karşısında, TMK’nın 229. maddesiyle getirilen istek sadece, eş tarafından tahsil edilemeyen katılma alacağı miktarı ile sınırlı kazandırma veya devir oranında değerini para olarak  üçüncü şahıstan isteme olanağına sahiptir. TMK’nın 241/1. fıkrası açıkça bunu göstermektedir. Yani  üçüncü şahıstan kazandırma veya devirle elde ettiği malın geri istenmesi mümkün değildir. İstenecek  olan tek şey maddenin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi, “tasfiye sırasında borçlu eşin mal varlığı  veya terekesi katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları edinilmiş mallarda  hesaba katılması gereken karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan üçüncü kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir”. Şu halde istenen şey, alacak niteliğinde bir şahsi haktır. Aynı hakkın istenmesi olanaksız görülmektedir. T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2012/11057 K. 2013/7419   T. 20.5.2013 http://www.kazanci.com/

3-MUVAZAA NEDENİYLE İPTAL DAVASI AÇMAK 

Bir eşin, diğer eşin, mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkını azaltmak ve/veya karşılıksız bırakmak amacıyla muvazaalı olarak yaptığı devirler Borçlar Kanunu m.19 uyarınca kesin hükümsüzdür. Muvazaalı devirlerde, diğer eş malvarlığı rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacağını güvence altına almak amacıyla muvazaaya dayanarak iptal davası açabilir. Aşağıda anılan Yargıtay eşin bu davayı açmakta hukuki yararı olduğu isabetli bir şekilde belirtilmiştir.  

Muvazaa sebebiyle tapu iptali ve tescil davalarının amacı, elden çıkartılan taşınmazın (malların) kayıt maliki eşe döndürülmesi ve mal rejimi davalarında alınacak kararla hüküm altına alınan alacağın tahsilatını kolayca sağlamaya yönelik bulunduğundan davacının bu tür davaları açmakta hukuki yararı bulunmaktadır. T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2013/15146 K. 2013/19840 T. 24.12.2013 http://www.kazanci.com/

Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu davada, davacının taşınmazın adına kayıtlı olması gereken kısmının iptaliyle adına tapuya kayıt ve tescilini isteme olanağı bulunmamaktadır. Zira edinilmiş mallara katılma rejiminde ayın (mülkiyet) istenmesi mümkün değildir. 

Dosyada ileri sürülen muvazaa davalı Turgay’ın boşanma dava tarihi sonrası diğer Davalı Esma’ya  yaptığı satışlar sebebiyle aralarında yapılan işlemde muvazaanın olup olmadığının, koşullarının  gerçekleşip gerçekleşmediğinin T.B.K.nun 19. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılarak  sonuca ulaşılması, T.B.K.nun 19. maddesi uyarınca genel muvazaanın tüm koşullarının araştırılıp belirlenmesi, davacının taşınmazın 1/2’sinin iptaliyle adına tapuya kayıt ve tescili istediğinin gözetilmesi, ancak edinilmiş mallara katılma rejiminde de ayın (mülkiyet) istenemeyeceğinin ve  davacının şahsi hakkının alacak niteliğinde olduğunun düşünülmesi, bu konuda 10.7.1953 tarih ve 8/7 Sayılı YİBK. kararının kapsamının göz önünde tutulması ve toplanacak tüm delillerin davacının  1/2 payın iptaliyle davalı eş T. adına tapuya kayıt ve tescilini istemesi bakımından değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeyle hüküm kurulmuş bulunması usul ve yasaya aykırıdır. Anılan YİBK kararı uyarınca davacının kendi adına ayın (mülkiyet) olarak iptal ve tescil isteme olanağı bulunmamaktadır. T.C. YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2013/15146 K. 2013/19840 T. 24.12.2013 http://www.kazanci.com/

4-İİK’NUN 277. MADDESİNE DAYALI TASARRUFUN İPTALİ DAVASI 

Borçlu eşin, alacaklı eşin, mal rejimi tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkının tahsilini azaltmak ve/veya karşılıksız bırakmak amacıyla yaptığı tasarrufların İİK’nun 277 vd. uyarınca iptali mümkündür. 

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” sebebiyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Bu noktada değinilmesi gereken hususlardan biri de tasarrufun iptali davası ile muvazaaya dayalı iptal davasının birbirinden farklı olduğudur. Zira her iki dava türü de amaçları bakımından benzerlik göstermekle birlikte esasen birbirinden farklı iki hukuki müesseseyi temsil etmektedir. Bu farklılık Yargıtay’ın aşağıda anılan kararında isabetli bir şekilde açıklanmıştır.   

Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK’nın 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır.

Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. T.C. YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2016/7005 K. 2018/11233 T. 26.11.2018 http://www.kazanci.com/

Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerekir.

Hemen belirtelim ki, iptal davasının kabulü kararlarında, dava konusu tasarrufun (davacının alacağı oranında) iptaline karar verilmesi gerekli ve yeterlidir. Davanın kabulü kararı ile dava konusu olan mal borçlunun mülkiyetine geri dönmez. İptal davasını kazanan alacaklı, bununla birlikte tasarruf konusu mal sanki borçlunun mülkiyetinde imiş gibi, onu cebri icraya dâhil etmek (haczettirmek) hakkını kazanır.²

¹ Prof. Dr. Şükran ŞIPKA& Av. Ayça ÖZDOĞAN Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları XII Levha sh:190
² Prof. Dr. Baki KURU, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, İkinci Baskı, 2013, Adalet Kitapevi, sh:1434

Share on facebook
Facebook
Share on twitter
Twitter
Share on linkedin
LinkedIn

Yayımlar

Bize Danışın

Covid-19

Hukuki Uyuşmazlıklar ve Davalar

Hukuki uyuşmazlıklarda arabuluculuk yapıyor, müvekkillerimizi mahkeme nezdinde temsil ediyoruz.

Gayrimenkul

Gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren müvekkillerimizin yaşadığı sorunlara yönelik hukuki hizmet…

Birleşmeler ve Devralmalar

Çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren müvekkillerimize birleşme ve devralma süreçlerinde hukuki…

Fikri Haklar

Marka, telif hakları, alan adı uyuşmazlıkları, haksız rekabet gibi tüm…

İş Hukuku

İş hukuku sorunları ile mücadele konusunda müvekkillerimize hukuki danışmanlık hizmeti…

Alacak Tahsili ve Yapılandırma

İcra ve iflas takiplerinde, alacaklı ya da borçlu sıfatıyla taraf…

Sigorta Hukuku

Müvekkillerimiz ile sigorta şirketleri arasındaki ilişkilere yönelik danışmanlık hizmeti veriyoruz.

Şirketler Hukuku

Çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren müvekkillerimize, şirketler hukukuna ilişkin danışmanlık hizmeti…

Kişisel Verilerin Korunması

Kişisel Verilerin Korunması Mevzuatı kapsamına dair müvekkillerimize hizmet sağlıyoruz.

Taşımacılık ve Lojistik

Deniz, hava, kara yolu taşımacılığı ve lojistik alanlarında hukuki danışmanlık…

Tüketici Hukuku

Ayıplı mal, ayıplı hizmet, satıştan kaçınma gibi tüketici mağduriyetlerinde hukuki…

Aile ve Miras Hukuku

Boşanma, nafaka, velayet mal rejimi sözleşmeleri, evlat edinme gibi alanlarda…
×

Merhaba!

Canlı desteğe hoş geldiniz!
Aşağıdaki bölümden canlı yardıma ulaşabilir ya da mail üzerinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.

× Bize Danışın