Covid 19 Pandemisi Gelir Dağılımı ve Fırsat Eşitliği Anlamında Hukuki Etkileri
Covid-19
COVID 19 olarak adlandırılan virüsün sebep olduğu salgın hastalık, ülkemizi ve tüm dünyayı o kadar hızlı bir şekilde etkisi altına aldı ki; kendimizi, bir anda alıştığımız hiçbir şeyi eskisi gibi yapamaz, gün be gün değişen yeni uygulama ve kurallara ayak uydurmaya çalıştığımız bir süreç içerisinde bulduk. Pandemi, hayatın her alanında yeni düzen ve yeni davranış şekilleri oluştururken, “gelir dağılımında adalet ve eşitlik” gibi insana ve sosyal hayata dair temel ilkeleri de dolaylı olarak etkilemiş, bunlara ilişkin olarak da kendi kurallarını hızla ihdas etmiştir.
Gelir dağılımındaki eşitliğin varlığından bahsedebilmek için, öncelikle tarafların eşitliği, silahların eşitliği gibi temel hukuk prensiplerinin varlığından bahsetmek gerekir. Zira bu prensiplerin ihlal edildiği, tarafların gelir ve giderlerinin eşit şartlardan beslenmediği, gelir-gider dengesinin bir tarafa yönelik gözle görülür ölçüde bozulduğu hallerde artık eşitlikten ve adaletten söz etmek mümkün değildir.
Genel itibarıyla insanlar, bilinçli veya bilinçsiz olarak her gün, her an birbirlerine karşı taahhütler altına girmekte; hayatın olağan akışı içinde ister, istemez açık veya zımni şekilde birçok sözleşme akdetmektedirler. Böylece borç ilişkileri doğmaktadır.
Her borç ilişkisinin temel amacı ifadır. Her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, taraflar karşılıklı olarak bazı yükümlülüklerin ifasını üstlenmektedirler, bu tip sözleşmelerde her iki taraf da alacaklı ve borçlu durumdadır ve doğal olarak taraflardan her biri, diğer tarafın yükümlendiği edimin ifa edilmesini ister ve bekler. Bu bekleyiş, ahde vefa ilkesinin gereğidir. Tüm çağdaş hukuk sistemlerinde geçerli olan bu ilke; kısaca borçlunun borcunu söz verdiği şekilde ifa etmesini gerekli kılar. Sözleşme kurulduktan sonra, şartlar değişse dahi, ifanın önceden kararlaştırılan şartlarda gerçekleştirilmesi esastır. Ancak burada önemli olan ve irdelenmesi gereken husus; COVID 19 Pandemisi gibi tarafların öngöremeyeceği ve karşı koyamayacağı durumlarda ahde vefa ilkesine ne denli sıkı sıkıya bağlı kalınmak gerektiğidir. Zira bu gibi olağanüstü hallerin ağır sonuçlarını, taraflar arasında adaletli bir şekilde dağıtmayıp sırf borçlunun omuzlarına yüklemek adilane bir davranış olmayacağı gibi tarafların ve silahların eşitliği prensiplerine de aykırı düşmektedir.
İçinde bulunduğumuz süreçte, literatürde ve doktrinde sıkça karşımıza çıkan, fakat umumiyetle soyut ifadelerle ve olasılıklardan yola çıkılarak işlenen mücbir (zorlayıcı) sebep kavramı somut bir şekilde kendini hissettirmektedir. Gerçekten de COVID 19 Pandemisi sonuçlarıyla birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde, birçok somut olay bakımından ortaya çıkan zararların, insan iradesi dışında olağanüstü şekilde geliştiği, kimse tarafından öngörülebilir ve kaçınılabilir nitelikte olmadığı, dolayısıyla mücbir sebep kavramının şartlarının oluştuğu görülmektedir.
Bu görüşümüzü destekler nitelikteki emareler aşikârdır. Zira Pandemi sebebiyle küresel bir ekonomik kriz ortaya çıkmış, işletmeler, faaliyetlerini sürdüremez hale gelmiş, birçok işyeri kapanmış veya kapanmanın eşiğine gelmiştir. Bu sebeple, birçok sözleşme sürdürülemez duruma gelmiş; sözleşen taraflar, taahhütlerini yerine getiremeyince akdedilen sözleşmelerin ihlali kaçınılmaz hale gelmiştir.
Genel kanı, ülkemizin, bugüne değin bu süreci iyi yönettiği ve sözleşmelerin hiç ve gereği gibi ifa edilmemesi sebebiyle hukuki çareler arama noktasında, daha önce 1990’larda ve 2000’lerde başa gelen ekonomik krizlerde tecrübe edilenin aksine çok daha temkinli ve sağduyulu davrandığı yönündedir. Pandeminin ülkemizde etkisini göstertmeye başladığı ilk günden bu yana hukuka yansıyan uyuşmazlıkların niceliği dikkate alındığında, halkımızın, geçmiş tecrübelere nazaran, içinde bulunulan olağanüstü durumu ve tüm taraflar bakımından sebep olabileceği hukuki sonuçları daha iyi değerlendirdiğini söylemek mümkündür.
Önümüze gelen uyuşmazlıklardan ve tarafların uyuşmazlığın çözümüne yönelik genel yaklaşımlarından da aynı sonuca varmaktayız. Nitekim sözleşmenin ihlali ile karşılaşan taraflar, yıkıcı nitelikte birçok hukuki çareye başvurabilecek durumda iken, metanetli davranmakta ve sözleşmeyi, günün değişen koşullarına uyarlayarak ayakta tutmak adına ellerinden gelen çabayı göstermektedirler. Bu, bir olgunluk belirtisidir, çünkü ahde vefa kural, sözleşmeyi sona erdirme veya şartlarını değiştirme ise istisnadır. Genel itibarıyla taraflar, imkân ve şartları bulunsa dahi borç ilişkisini tamamen ortadan kaldırmak yerine tarafı oldukları sözleşmeyi değişen şartlara uyarlayarak, yükümlülüklerinden kısmi olarak kurtulmak cihetine gitmektedirler. Bu da Pandeminin yıkıcı etkilerinin sebep olduğu zararı, sözleşen taraflardan sadece birinin üzerine bırakmak yerine tarafların zarara birlikte katlanması anlamına gelmektedir.
Esasen taraflar, uyuşmazlığın mahkemeye taşınması olasılığında, mahkemenin, aşırı ifa güçlüğünün tespitini müteakip tesis edeceği hükme ve sonuca sulhen varmaktadırlar. Bu süreçte dikkat çeken diğer bir husus ise tarafların, sözleşme bedelinde indirim veya artış; ifa yeri veya zamanında değişiklik, vade değişikliği gibi alışılagelmiş uyarlama yöntemlerinin dışına çıkmak suretiyle çok daha yaratıcı çözümler bulmalarıdır. Kanımca bu süreçte gelişen yöntemler, ilerde yüksek mahkeme uygulaması ve içtihatlarına da konu olacak, emsal teşkil edecektir.
Kuşkusuz, COVID 19 Pandemisinin, ülkemizin yakın geçmişte karşı karşıya kaldığı ekonomik krizlere kıyasla daha olağanüstü özellikler ihtiva etmesinin ve Yüksek Mahkemenin önceki uygulamasının genel itibarıyla uyarlamanın şartlarının oluşmadığı yönünde olmasının da bu yaklaşımın oluşumundaki payı büyüktür. Ancak gerçekten birçok olayda, sözleşmenin inikadı esnasında var olan şartlar, esaslı şekilde değişmiş, tarafların sözleşmeyi yapma gayeleri ortadan kalkmış, taraf edimleri arasındaki denge aşırı derecede bozulmuştur. Bu olaylar bakımından TBK’nın “Aşırı İfa Güçlüğü” başlığını taşıyan 138. maddesinde anılan ve sözleşmenin değişen şartlara uyarlanması için öngörülen şartların gerçekleştiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.
Taraf edimleri arasındaki dengenin bozulması; gelir-gider dengesi ile gelir dağılımındaki adaleti de yadsınamaz şekilde etkilemektedir. Fırsat eşitliliği anlamında da durum farklı değildir. Her somut olayı, kendi içerisinde ve ayrı ayrı değerlendirmek; diğer bir ifadeyle, borçlunun ticari faaliyetinin, Pandeminn sonuçlarından ne kadar etkilendiğinin, işletmesinin faaliyetinin tamamen mi durduğunun, yoksa zarara rağmen devam mı ettiğinin tespiti önem arz etmektedir. Zira her işletme ve her sözleşme, Pandemiden aynı ölçüde etkilenmemiştir. Birçok işyeri kapanmış, oteller, tur şirketleri, restoranlar faaliyetlerini büyük ölçüde sürdüremez hale gelmiştir. Ancak her sektör veya borçlu için de aynı şeyi söylemek olanaklı değildir. E-ticaret şirketleri, bilişim ve yazılım sektörü, kargo şirketlerinin faaliyet hacmi bu süreçte daha da artmıştır. Keza kapanan iş yerleri olduğu gibi, marketler, pastane ve fırınlar, eczane ve hastaneler bu süreçte açık kalmaya devam etmiştir. Bu örnekleri çeşitlendirmek mümkündür. Netice olarak Pandemi, birçok sektörün ve sektörde faaliyet gösteren oyuncunun da bir nevi önünü açmış, işlerini olumlu yönde etkilemiştir. Bu bakımdan Pandeminin fırsat eşitliği anlamında da güçlü bir oyun bozucu olarak taraf ilişkilerini etkilediğini söylemek mümkündür.
Görüldüğü üzere COVID 19 Pandemisi, birçok alanda olduğu üzere hukuk dünyasında da kendi kurallarını tesis eden ve uygulamayı yönlendiren önemli bir etken olmuştur. Bir anlamda kendi adalet anlayışı ile düzenini öngören ve sektör oyuncularını da bu düzene ayak uydurmaya zorlayan Pandeminin ve etkilerinin hukuk camiası tarafından da uzun süre unutulmayacağı, doktrin ve uygulamaya ışık tutacağı muhakkaktır
Yayımlar
- Özel Hastaneler Tarafından Fazladan AlınanÜcretlerinin İadesi
- Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Nedeniyle Vesayet
- Şirket Ortakları İçin Altın Değerinde Olan Şey: “BİLGİ”
- Limited Şirkette Haklı Sebeple Ortaklıktan Çıkma
- Yargıtay Kararları Işığında Mal Rejiminde Eşlerin Anne Ve Babalarından Yapılan Devirlerin Hukuki Durumu
- Apartman Görevlilerinin (KONUT KAPICILARI) İş İlişkisi
- İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü
- Ulusal (İç) Tahkim
- Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat Davaları
- Konut Ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinin Uzaması Halinde Belirli Süreli Olarak Devam Etmesi
Bize Danışın
Bize Danışın
Yayımlar
- Özel Hastaneler Tarafından Fazladan AlınanÜcretlerinin İadesi
- Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Nedeniyle Vesayet
- Şirket Ortakları İçin Altın Değerinde Olan Şey: “BİLGİ”
- Limited Şirkette Haklı Sebeple Ortaklıktan Çıkma
- Yargıtay Kararları Işığında Mal Rejiminde Eşlerin Anne Ve Babalarından Yapılan Devirlerin Hukuki Durumu
- Apartman Görevlilerinin (KONUT KAPICILARI) İş İlişkisi
- İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü
- Ulusal (İç) Tahkim
- Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat Davaları
- Konut Ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinin Uzaması Halinde Belirli Süreli Olarak Devam Etmesi