Av. Saro A.BENGLİAN
Şirket Ortakları İçin Altın Değerinde Olan Şey: “BİLGİ”
Yayımlar
Günümüz şartlarında doğru ve gerçeğe uygun bilgiye sahip olmanın değeri paha biçilmezdir. Malumunuz olduğu üzere bilgi, uğrunda mücadele edilen; elde etmek için yoğun savaşlar verilen bir değer haline gelmiş, insanlar, bilginin ne denli büyük bir güç olduğunu; esasen paradan, itibardan ve güç olarak addedilebilecek benzeri birçok unsurdan çok daha önemli olduğunu idrak etmişlerdir.
Bu noktada “doğru bilgi” kavramı önem arz etmektedir. Bilgi kirliliğinin ve dejenerasyonunun günümüzde ne denli fazla olduğu tartışmasızdır. Somut ve doğru bilgiye ulaşmak, gitgide güç hale gelmekte; onun yerini, daha ziyade yoruma dayalı, şahsi görüş ve değerlendirmeden ibaret ve maalesef çoğu zaman da ya kısmen ya da tamamen hatalı içerikler almaktadır. Hemen belirtelim ki, bu durum, yazımızda ele alınacak olan anonim şirketler bünyesinde de birebir aynıdır. Şirket ortakları, çok basit gibi gözüken, fakat aslında ulaşılması oldukça zor olan şirkete ilişkin bir bilgiye ulaşmak için çoğu zaman avukat ve mali müşavirlerden destek almak zorunda kalmakta; pay sahibi olmanın doğal bir sonucu olan bu haklarını anılan meslek erbaplarının yardımıyla kullanabilmektedirler.
Burada bahsi geçen hak, “bilgi edinme ve inceleme hakkından” ibarettir. Diğer bir anlatımla şirket işleyişi ve faaliyetleri hakkında ortağın bilgi edinmesi ve şirket muhaberatı, yani bu faaliyetlere ilişkin verileri içeren defter, yazışma ve sair belgeler üzerinde detaylı inceleme yürütme hakkıdır.
Okuyucularımızın ağız birliği etmişçesine “bu hak niye bu kadar önemli olsun ki?” sorusunu yönelttiklerini, bir ticaret şirketinin asli ve temel amacının kar etmek olduğunu düşünecek olur isek, bu basit ve tali hakkın peşinden koşmanın veya ona bu kadar anlam yüklemenin vakit kaybı olduğunu düşündüklerini tahayyül edebiliyorum. Fakat hemen belirtmeliyim ki kulağa basit ve önemsiz bir hakmış gibi gelse de aşağıda izahına edeceğim sebeplerden ötürü bu hak, yönetici sıfatını haiz olmayan ve yönetim kurulunda olsa dahi şirket sevk ve idaresinde diğer yöneticilere kıyasla daha az müdahil olan ortaklar bakımından büyük önem arz etmektedir. Şöyle ki:
Bilindiği üzere anonim şirketlerde çoğunluk prensibi geçerlidir. Başka bir anlatımla genel olarak çoğunluk hisseyi elinde bulunduran ortaklar, şirket tüzel kişiliği ve şirketin alacağı kararlar üzerinde söz sahibidirler. Bu prensibin en önemli istisnalarından birini şirket ortaklarının eşit şartlarda eşit işleme tabi tutulacaklarını öngören Türk Ticaret Kanunu(“TTK”)’nun 357. maddesinde vücut bulan “eşit işlem ilkesi” dir. Bu ilke, pay sahiplerinin, haklı bir gerekçe olmaksızın, keyfi olarak farklı muameleye tutulmalarını yasaklamaktadır. Bu cümleden olarak pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulmamaları ancak objektif kriterlere dayanıyorsa, haklı bir gerekçesi varsa ve keyfi değilse kabul edilebilir. Genel bir ifadeyle eşitsizliğe yol açan, onu haklı kılan sebep, belirli pay sahiplerinin veya üçüncü kişilerin çıkarlarını gözetmeksizin sadece şirket tüzel kişiliğinin menfaatine ise hukuken korunur. (Akdağ Güney, Necla, Anonim Şirketlerde Eşitlik İlkesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVIII, Y. 2014, Sa. 3-4, s.122).
Eşitlik ilkesi, şirketlerde, maliki bulundukları sermaye payı bakımından azlık teşkil eden ortakların haklarının müdafaasında etkin bir araç olmakla birlikte hakkın kötüye kullanımı yasağının tüm ihlallerinin bu ilkeye dayalı olarak önlenebilmesi mümkün değildir. Nitekim anonim şirketlerde çoğunluk prensibi, daha basit bir ifadeyle “çoğunluğun dediği olur” İlkesi geçerli olsa da, bu ilkenin katı ve mutlak bir şekilde uygulanmasına hukuk düzeni müsaade etmemektedir. Eşitlik ilkesi, Türk medeni Kanunu’nun 2. maddesinde ifadesini bulan ve genel kural niteliğini haiz “dürüstlük kuralının” bir yansıması ve Ticaret Kanunu’na uyarlanmasından ibarettir.
Şirket çıkarları gerektirmediği halde, çoğunluğun, gücünü kötüye kullanarak aldığı, azlığı veya münferit pay sahiplerinin haklı çıkarlarına halel getiren kararlar ve eylemler objektif iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil ederler. Dürüstlük kuralına aykırı bu karar ve eylemler, her ne kadar yasaya ve şirket esas sözleşmesine uygun olsalar da eşitlik ilkesi gereği çoğunluğun menfaati ile azlığın menfaatini dengede tutan bir yapıya sahip olmalıdırlar. Hakkın kötüye kullanılıp, kullanılmadığının tespitini yapmak maalesef her somut olay özelinde ayrı ayrı irdelenmesi gereken, meşakkatli bir iştir. Bu yüzden eşitlik ilkesi hakkın kötüye kullanımını önlemek bakımından çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Alınan karar veya ifa edilen eylemin şirket çıkarlarına uygun göründüğü birçok halde çoğunluk, gerçekte izlediği örtülü amacı ve hakkın kötüye kullanımını peçeleyebilmektedir.
İşte bu noktada hakkın kullanımı yasağının özel hallerinden biri olan ve şirketler hukuku alanında da uygulaması bulunan “hakların sakınılarak kullanılması ilkesi” devreye girmektedir. Bu ilkeyi, esasen kamu hukuku alanında geçerli olan ve Anayasanın 13. maddesinde ifadesini bulan “ölçülülük” prensibinin özel hukuktaki izdüşümü olarak tanımlayabiliriz. Özel hukuk alanında da, idare hukukunda olduğu gibi hakkın sakınılarak kullanılması, en az zarar verici yolun seçilmesi gerekmektedir. Nitekim her idari karar ve işlem, amacına uygun olmanın yanı sıra ölçülü de olmalıdır. Aynı şekilde şirketlerde çoğunluk teşkil eden paydaşların karar ve eylemlerinin de ölçülü olması, amaç ile araç arasındaki dengeyi sağlayan esirgeyici bir tutuma sahip olması azlığın çıkarlarının korunması bakımından büyük fonksiyona sahiptir. Burada esirgeyici tutumdan kasıt, hakkın sakınılarak kullanılmasıdır. Diğer bir anlatımla hakkını birçok değişik biçim ve yolla kullanabilecek olan pay sahibinin, diğer pay sahiplerinin de çıkarlarını gözeterek, söze konu hakkı kullanmakla elde edeceği menfaate, diğer paydaşlara en az zararı verecek yolu tercih ederek ulaşması hak sahibinin hakkını sakınarak kullanması anlamına gelir. İşte hukuk düzeninin de bir şirket ortağından beklentisi bu esirgeyici tutum içinde olmasıdır.
Yukarıda da değindiğimiz üzere çoğunluğun, gizli saik ve örtülü amaçlarını, şirket çıkarlarını ileri sürerek, onların arkasına gizlemesi çoğu halde oldukça kolaydır. Zira emsal olayların çoğunda az da olsa şirkete ait bir menfaatin varlığı söz konusudur. Bu duruma sermaye artırımı kararlarında sıklıkla rastlamak mümkündür. Şirketin sermaye artırımına ihtiyaç duyduğu hallerde çoğunluk, azlığı bertaraf etmeye yönelik saikini şirket menfaatlerinin arkasına kolaylıkla gizleyebilir. Sermaye artırımının, şirketin gerçekten artırıma ihtiyaç duyduğu an yapılması veya hiç ihtiyaç duymadığı bir anda yapılması arasında azlığın menfaatlerinin zarara uğratılması bakımından çoğu zaman fark yoktur. Önemli olan, bu karar alınırken azlığın korunması bağlamında gerekli tedbirlerin gözetilmiş olmasıdır. Alınan kararın konusu her ne olursa olsun, elde edilecek faydaya birden çok yöntemle ulaşılabildiği hallerde genel kurulca ihtiyatlı davranılarak, azlığın çıkarlarını korunmak maksatlı esirgeyici bir tutum sergilenmiş ise artık bu çıkarlar hilafına herhangi bir örtülü amacın varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır.
Yazının başında da değindiğimiz üzere azlık veya belirli miktarda paya sahip olan pay sahipleri, pratikte çoğunluk hissedarlar tarafından yönetilen şirket karşısında oldukça kırılgan bir yapıya sahiptirler. Bu kırılganlığın bir sonucu olarak da azlık, uygulamada şirket işleri hakkında gerçek manada bilgi sahibi olamamakta; şirket işlerine ve işleyişine dâhil edilmemekte, şirketle olan bağlantıları sadece genel kurul toplantısına katılmak ve oy kullanmak düzeyinde kalmaktadır. Hatta bu minvaldeki şirketler, genelde kar da dağıtmamakta, karın yedeklere aktarılmasına karar vermekte; böylelikle azlık, pay sahibi olmanın başlıca beklentisi olan şirket karı gelirinden de yoksun kalmaktadır.
Bu noktada haklı bir gerekçe olmaksızın pay sahiplerinin eşit işleme tabi tutulması gereğini emreden TTK’nun 357. maddesine yönelik ihlallerden biri de azlık paydaşların şirkete ilişkin bilgilere ulaşamaması anlamında ortaya çıkar. Gerçekten, şirket yönetimini ellerinde bulunduran çoğunluk hissedarlar, şirket hakkındaki tüm bilgileri, yazışma ve sair belgeleri haiz iken, azlık hissedarlar, şirket işleyişi ve faaliyetleri hakkında tabiri caiz ise bihaber konumdadır.
Azlık hissedarların bilgiye ulaşmak anlamında yaşadığı zorluklar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sonuçlar, zamanla telafisi güç zararları ve paydaşlar arasındaki muhtemel uyuşmazlıkları da beraberinde getirmektedir. O yüzden Ticaret Kanunu, 420. ve 437. maddelerinde “dürüst hesap verme ölçüsü ilkeleri uyarınca özenli şekilde bilgi tedariki” ilkesi hüküm altına alınmıştır. 437. madde kapsamında pay sahibinin gerek genel kurul toplantısı esnasında, gerekse toplantı harici zamanlarda şirkete soru yöneltmek ve izahat istemek suretiyle şirket işleri hakkında bilgi talep etme ve yine şirkete ait defter ve belgeler üzerinde inceleme yapma yetkileri düzenlenmiştir.
İşbu madde hükmüne göre ortağa verilecek tüm bilgiler, gerçeğe uygun, doyurucu ve hesap verme ilkelerine uygun olmalıdır. TTK’nun bilgiye atfettiği önemi 420. madde kapsamında da görmek mümkündür. Zira bu madde uyarınca azlığın istemiyle bir defa ertelendikten sonra finansal tabloların müzakeresinin ikinci kez geri bırakılması (genel kurul toplantısının ikinci kez ertelenmesi), itiraza uğrayan yani bilgi talep olunan finansal konular hakkında ilgililerce dürüst hesap verme ölçüsü ilkeleri uyarınca cevap verilmemiş olması şartına bağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle azlık hissedarlar, genel kurul toplantısının herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve karar almaya gerek olmaksızın bir defaya mahsus olarak ertelenmesini isteyebilirken, ikinci erteleme taleplerinin kabulü, talep ettikleri bilgilerin kendilerine özenli, dürüst ve doyurucu şekilde tedarik edilmemiş olması şartına bağlanmıştır.
Kanun koyucu, bu maddenin ihdası ile genel kurul toplantısında şirket faaliyetleri ve finansal durumuyla ilgili müzakerelere katılacak ve oy kullanacak ortağın, şirketin finansal tabloları ve bağlı konular hakkında yeterli bilgiye sahip olmasını amaçlamıştır. Uygulamada genelde genel kurul toplantısının bir bütün halinde ertelenmesi sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Bunun sebebi, toplantıda görüşülüp, karara bağlanan gündem maddelerinin çoğunun şirket finansalları ve buna bağlı konulardan ibaret olmasıdır.
Şirket işleyişi bakımından gerçek ve doyurucu bilgiye sahip olmanın önemi, pay sahibinin özel denetim isteme hakkı kapsamında da ortaya çıkmaktadır. Zira bilgi alma hakkının daha önceden kullanılmış olması, paydaşın belirli olayların, özel bir denetimle (mahkemece atanacak denetçi eliyle) açıklığa kavuşturulmasını isteyebilmesinin ön şartıdır. Doktrinde hak, “hukuk düzeni tarafından korunan ve hak sahibine bu korunmadan yararlanma yetkisi verilen menfaat” olarak tanımlanmıştır. (Dural, M. /Sarı S., Türk Özel Hukuku C.I, Temel Kavramlar ve Medeni Kanunun Başlangıç Hükümleri, 2013, s.148) Oysa TTK’nun 348. maddesinde ifadesini bulan özel denetim isteme hakkı, önceden aktif bilgi alma veya inceleme hakkının kullanılması şartına bağlıdır. Dolayısıyla bu şarta bağlı hak, tam manasıyla bir pay sahipliği hakkı olarak değerlendirilmemelidir. Kaldı ki madde metninden anlaşıldığı üzere şirket ortağı, özel denetim talebi ancak genel kurulca kabul edildiği takdirde mahkemeden özel denetçi atanmasını isteyebilmekte; genel kurulun talebi reddetmesi halinde ise herhangi bir hukuki koruma öngörülmemiştir. Bunun istisnasını, talebin reddi halinde TTK md. 349 uyarınca azlığın doğrudan mahkemeye başvurarak, özel denetçi atanmasını talep edebilmesi oluşturur.
Görüldüğü üzere TTK md. 438’de pay sahibinin talebi asıl muhatap olan genel kurulun kabulüne bağlanmıştır. Oysa doktrinde bir hakkın varlığından bahsedebilmek için kullanılıp, kullanılmamasının tamamen hak sahibinin iradesine bırakılmış olması, ayrıca muhataplarının da buna uyma mecburiyetinde olması aranır. Dolayısıyla burada gerçek anlamda bir kişisel pay sahipliği hakkının bulunduğunu söylemek güçtür. Keza devamındaki 439. maddeye göre de genel kurulun talebi reddetmesi halinde ancak azlık teşkil eden hissedarların mahkemeye başvuru hakkının bulunması, gerek hak tanımının muhteviyatına gerekse de yukarıda değindiğimiz pay sahipleri arasında mutlak eşitlik öngören eşit işlem ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Görüldüğü üzere, ticari hayatın gereksinimlerinin gün be gün değişmesi ve bilgiye verilen önemin gitgide artmasının sonucu olarak, TTK’da belirli pay sahiplerinin ve azlığın bilgiye ulaşma imkanları arttırılmış, genel olarak bilgi edinme mekanizması kolaylaştırılmış, 6762 s.lı eski Ticaret Kanunu’nda düzenlenen şirket defterleri ve ilgili belgelerin belirli bir süre ortakların incelemesine açık tutulduğu pasif ve retrospektif mekanizma yerini aktif bilgi edinme ve incelemeye cevaz veren yeni mekanizmaya bırakmış, böylece şirket ortaklarının pay sahipliği haklarını efektif şekilde kullanabilmeleri, altın değerindeki bilgiye kesintisiz şekilde ulaşmaları amaçlanmıştır.
Yayımlar
- Özel Hastaneler Tarafından Fazladan AlınanÜcretlerinin İadesi
- Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Nedeniyle Vesayet
- Şirket Ortakları İçin Altın Değerinde Olan Şey: “BİLGİ”
- Limited Şirkette Haklı Sebeple Ortaklıktan Çıkma
- Yargıtay Kararları Işığında Mal Rejiminde Eşlerin Anne Ve Babalarından Yapılan Devirlerin Hukuki Durumu
- Apartman Görevlilerinin (KONUT KAPICILARI) İş İlişkisi
- İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü
- Ulusal (İç) Tahkim
- Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat Davaları
- Konut Ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinin Uzaması Halinde Belirli Süreli Olarak Devam Etmesi
Bize Danışın
Bize Danışın
Yayımlar
- Özel Hastaneler Tarafından Fazladan AlınanÜcretlerinin İadesi
- Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Nedeniyle Vesayet
- Şirket Ortakları İçin Altın Değerinde Olan Şey: “BİLGİ”
- Limited Şirkette Haklı Sebeple Ortaklıktan Çıkma
- Yargıtay Kararları Işığında Mal Rejiminde Eşlerin Anne Ve Babalarından Yapılan Devirlerin Hukuki Durumu
- Apartman Görevlilerinin (KONUT KAPICILARI) İş İlişkisi
- İşverenin Eşit Davranma Yükümlülüğü
- Ulusal (İç) Tahkim
- Trafik Kazalarından Kaynaklanan Tazminat Davaları
- Konut Ve Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerinin Uzaması Halinde Belirli Süreli Olarak Devam Etmesi